Ah insanlarım
Doldurmuş meydanları
Dalgalanan bir deniz sanki
Düşmanlarının saldığı bir yalanla
Boğacaklar eline geçse hani kendileri gibi
Karnı duymadan yatağa uzananı
Çocuğuna bir kalem bir defter parası
Cüzdanında bulamayanı boğacaklar

Ah insanlarım
Birini öbürüne kırdırmak istiyor birileri
Silah depolarını boşaltmak için
Ve cebinizdeki son kuruşları da hesabına aktarmak için
Birileri kırdırmak istiyor
Başka nedendir bunca köylerin
Ve ekinlerin kül edilişi

Ah insanlarım
dökülmüşler Sahalara ellerinde bayraklarla
Denizlerdeki balıklardan
Kırlardaki çiçeklerden daha çok
Dostunu düşmanından ayırmadan
Sert kayaların yüzüne  çarpan deniz dalgaları sanki

Ah insanlarım yağmur altında
Çamurlu bir sahada
Taze fırınca
Bir paket çay ve
Yarım kilo şeker  dağıtılırken bedava
Bu kadar çok
Bir fırınca için
Bir avuç şekeri kapmak isteyen
Çocukları yaşlıları çiğneyecek kadar çok
Ah insanlarım kendisini
Ve düşmanını aynada görmeyecek kadar kör

Ah insanlarım
O kadar saf ki
Cüzdanında kalmış son kuruşu da almak için
İnancı da sömürülür
Rahatı bozulmasın diye zenginin
Katledilir ana rahminde doğacak çocuğu

Ah insanlarım
Elleri üretir bu çağdaş medeniyeti
”Bir dilim ekmek
Ve bir hırka yeter”  diyecek
Ve demokrasinin
Eşit hakların
Adaletin yüzüne bakmayacak kadar saf

Ah insanlarım
Siz bakmayın bana
Sivas’tan
Solingen’den ateşler içinde yandığıma
Oradan oraya  sürüldüğüme taşlandığıma bakmayın siz
Bilirim vicdan ve bilinç kapısına yanaşmak zorun da zoru
Daha zoru dostu düşmandan ayırabilmektir
Bu yüzden olmalı ki
Sizi   sadece yumurtlayan tavuk sanıp kümese sürenlerin
Önünde şapka çıkarıp onlara tüm dünya nimetlerini sunarsınız
Ve onlar adına beni hatta aynı karından dünyaya gözlerini açmış
Kardeşinizi vuracak kadar saf ve çocuksunuz

Ah insanlarım
Gözleriniz  o kadar kör ki
Sizi sömürenlerle savaşırken
Onlardan çok sizin elinizden fırlayacak
Bir bıçak, bir taş
Bir mermi ile vurulmaktan korkarım
Korkarım arkadan vurulmaktan
Ve kurduğum hayallerimin dökülüp kırılmasından
Bu saflığınızdandır benim bu kadar çok korkum
Ve bunca endişem

Ah insanlarım
Sopayı başınıza indirenler
Ve eli bir türlü cebinizde çıkmayanlar
belirler geleneklerin sınırını
O gelenekler adına
Ahlak adına
Yiğitlik ve mertlik adına
Kurşuna dizersiniz daha yirmisine ayak basmamış
Gencecik fidan boylu kekik kokulu kızlarınızı
Çınar boylu çelik kadar sağlam kardeşlerinizi
Göz yaşlarınızı göstermeden kimseye
İpini çekersiniz çocuklarınızın darağaçlarında
Benim ve çocuklarınızın katili olmak için
O kadar yiğit  ve o kadar çoksunuz ki

Sepet sepet sunulsa da size
Eşitlik,

demokrasi

adalet ve insanlık

Dönüp de el sürmesiniz
Beye,

ağaya sözünüz var

Onları kırmamak için katil olmak için
Sıraya girmiş insanlarım o kadar çokki

Ah insanlarım
Biz hep ezilen
Yoksulluğu hep kader bilen çoğunluk
Varlık denizinde yüzen onlar
Bizi ezen azınlık

Ah insanlarım
Ben hep ölüme kafa tutum
Öbürü hep ölüm fermanımı yazan oldu
Sizse hep bir dilim ekmek
Bir hırka yeter demekle de kalmadınız
Çoğunluğu sömürenleri
Ve ezenleri
Yani güçlüyü alkışlayan oldunuz
Işıkların altında elinize ne geçtiyse
Savurdunuz
Oysa yıkılan ben değil siz oldunuz

Ah insanlarım
Siz öldürmek için sizi o kadar çoksunuz ki
Ve düşmanınız görmeyecek kadar kör
Hatta kendinizi aynada görmeyecek kadar körsünüz
Bense size yaşamını adamış bir deli…

Haziran 2007