Yitirmişiz tüm duygularımızı
ve gözlerimizi yitirmişiz
Karanlıkta bir silah tutturulmuş ellerimize
Sıkıyoruz ha bire
Sıkıyoruz bebelerimizin yüreğine yüreğine

Karanlık dehlizlerde mil çektiler gözlerimize
Ellerimize tutuşturdular kardeşlerimizin
Ve bebelerimizin ölüm fermanını
Hani uçan kuşa taş atmaz
Kırmazdık gülü dalından
Vuruyoruz kardeşlerimizi
Sıkıyoruz bebelerimizin yüreğine yüreğine

Avlayacağız sabah uykusundaki güvercinleri
Vurmasak kıracaklar bacağını oturduğumuz koltukların
Ve sökecekler omuzlarımızdaki şeritleri ve yıldızları
Hani her kalkışta derdik:
„Bağdat gibi şehir, kardeş gibi yar olmaz“
Bir anlamı yok öğrendiklerimizin
Yitirmişiz duygularımızı
Top ateşi ile yakıyoruz Bağdat’ı
Fırat ve Dicle’nin iki yakasını
Vuruyoruz kardeşlerimizi
Sıkıyoruz bebelerimizin yüreğine yüreğine

Basmazdık yerdeki karıncaya
Kıymazdık gülü dalından almaya
Vurmasak kardeşlerimizi güpe gündüz
Vuracaklar karanlıkta soğuk namluyu şakaklarımıza dayayanlar
Biz olurken kardeş katili
Onlar anasüttü kadar temiz sanki

Barış güvercinlerini vurmak ve vurulmak zorundayız
Yoksa kıracaklar bacağını oturduğumuz koltukların
Sökecekler omuzlarımızdaki şeritleri ve yıldızları
Top ateşinde eriyor duygularımız
Ormanlar / Bahçeler
Kuşlar ve tüm canlılar
Vuruyoruz kardeşlerimizi aralıksız gece gündüz
Sıkıyoruz bebelerimizin yüreğine yüreğine

Fırat ve Dicle’nin iki yakasında
Yükselen ölüm ateşi
Bize biçilen rol kardeş katilliği
Bu senaryoyu
Ve ölüm fermanlarını yazanlar
Sütten çıkmış kaşık sanki…

24 Ekim 2007